2019
Oluşun Resimleri
20x20 cm.
tuval üzerine akrilik boya
Atölyeye ve boş zamanlara sığmayan resim yapma pratiğini bu zaman ve mekanın dışına, sergi ekibinin düzenli buluşma yerine taşımaya karar verdim. Atölyemdeki boyaların birer küçük tüpünü ayırıp sandığa koydum, benzer fırçaların her birinden birer tane seçtim. Böylece atölye neredeyse simetrik olarak ikiye bölünmüş ve taşınmış oldu.
2019
Oluşun Oyunu
210x90 cm.
masa üzerine düzenleme
Oluşun Oyunu, sergi boyunca organik bir süreç örmek amacıyla mekânın planı üzerinde nesneler ve metinlerle oynanacak etkileşimli bir temsil oyunudur. Oyun, masa oyunu deyişinden hareketle masada birikip sonuçlanacak bir sürecin taşıyıcısı olmayı, ilişkileri ve hisleri görünür kılmayı hedefler. Bu yönüyle sergi hazırlık sürecine benzer. Oyunu oynayabilmek için sürece dahil olan diğer kişi ve üretimlerle ilişki kurmak, onlar hakkında bilgiye ve zamanla bir hisse sahip olmak gerekir.
Oyunun kuralları:
1. Oyunda her oyuncu kendini ifade etmek üzere seçtiği bir nesneyi koyacağı yeri belirler. Nesnenin yanına neden o nesneyi seçtiğini açıklar, kendi adını ve o günün tarihini not düşer. Bu açıklama, isim ve tarih, masaya nesnenin kayıt şartıdır. Her bir nesne yerleştirilirken kayıt şartı yerine getirilmelidir.
2. İkinci nesne, oyunculardan kura ile seçilen bir kişi veya o kişinin işi ile ilgilidir.
3. Üçüncü nesne, oyuncuların seçtikleri bir kişi veya o kişinin üretimi ile ilgilidir.
4. Dördüncü nesne ise oyuncunun kendi ruh halini temsil eden bir nesne olmalıdır.
5. Başkalarının isimlerini, düşüncelerini, tarihlerini silmek yasaktır.
6. Bir ilişki dolayısıyla gerek görülürse nesnenin yeri, önceki yeri işaretlenmek koşuluyla değiştirilebilir.
Not: Bu nesne oyunu Dilek Winchester ve Arzu Soysal’ın “çay, çekirdek, çoluk, çocuk” (2005) oyununa bir göndermedir. Oyun, Nermin Saybaşılı tarafından Sanat Sahada (2017) kitabında detaylı olarak anlatılan bu deneysel etnografi çalışmasından ilham alarak geliştirilmiştir.
2019
Oluşun Çizimleri
21x14,5 cm.
kağıt üzerine çizim
Fermantasyon sırasında birlikte oluş sürecinin kaydını tutmak için yanımda taşıdığım defterlere çizimler yapıp notlar aldım. Eskiz yapmaktan aldığım keyfi bir sergi haline getirebilir miyim? Bu eskizleri nasıl sergileyebilirim? Kronolojik bir düzende yerleştirsem adım adım süreci hissettirebilir miyim? Bir geçiş anını, gelişen bir rotayı, göç eden canlıların izlediği koridorlar gibi bir yerlerden geçmekte olduğumuzu duyumsatabilir miyim?
Demo Lab., Suimasen Edition, MOKU fotoğraf inisiyatifleri ve konuk sanatçılar
KARŞI SANAT’TA KOLEKTİF SERGİ: “FERMANTASYON”
Ortak kan dolaşımı
14.10.2019
Söyleşi: Anıl Olcan
Üç fotoğraf inisiyatifi ve 17 sanatçı… Her biri Karşı Sanat’ta kolektif bir dili mayalıyor. 19 Ekim’e kadar sürecek olan Fermantasyon sergisinin ortak cümlesini Karşı Sanat’ta kurulan geniş çemberden naklen dinliyoruz.
Fermantasyon, üç fotoğraf inisiyatifinin birlikte yaptığı bir sergi. Bu fotoğraf kolektiflerinden bahseder misiniz?
M. Cevahir Akbaş: Demo lab. kolektifini Bekir Dindar ile beraber 2016’da kurduk. Fotoğraf ve video projeleri geliştiren ve bu projeler için alan sağlamayı amaçlayan bir platform. Demo lab. olarak geliştirmek istediğimiz fikirlere veya projelere içerik olarak tamamlayıcı veya projeyi destekleyici konularda üretimlerde bulunan kişileri davet ederek kolektif bir çalışma alanı yaratmayı hedefliyoruz.
Erdem Varol: Suimasen Editions, sanatçılarla basılı malzeme işbirliklerine odaklanan bağımsız bir yayıncı, işbirlikleri açısından bakıldığındaysa bir yayın inisiyatifi örneği. Mayıs 2018’de kuruldu. Suimasen Editions olarak, sanatçıların kendilerini temsil edebilecek yayınlar üretmesine odaklanan bir pratiğimiz var. Fakat daha da önemlisi üretilen yayınların dağıtımı. Şu ana dek (işbirliğimizle üretilen Aralık 4’ü de sayarsak) 17 farklı sanatçıyla dirsek teması içinde olduk ve bu sanatçıların üçü fotoğraf dışındaki medyumlarda iş üretiyor. Sanat eseri ne zaman son şeklini alır, seyirciyle buluşturulana kadar ne tür süreçlerden geçer ve akıbeti ne olur? Fermantasyon tam da bunları baştan sona düşündüren bir konsepte sahip. Fotoğrafın bir şeyi tam olarak göstermesiyle ve belgelemesiyle o şeyi muallakta bırakması arasında gidip gelen doğasına işaret eden üretimler yan yana geldi.
Şener Yılmaz Aslan: MOKU 2016’da dört fotoğrafçıyla yola çıkan bir fotoğraf kolektifi. Çevre politikaları, insan hakları mücadeleleri, savaş, insani yıkım, eşitlik mücadeleleri, barınma politikaları, doğal afetler gibi konularında kısa ve uzun süreli fotoğraf projeleri ve disiplinlerarası projeler üretiyor. Son dönemde yaşanan tarihsel önemdeki siyasi ve toplumsal gelişmelerin ardından merkez olarak kendisine İstanbul’u seçiyor.
Karşı Sanat’ın serginin hayata geçmesinde önemli bir rolü olduğu anlaşılıyor. Karşı Sanat kolektif bir sergi inşa etme sürecinde nasıl konumlandı?
Orhan Cem Çetin: Sergi teklifi bu üç kolektiften geldi. “Bir çalışma içindeyiz; Karşı Sanat’ta sergileyebilir miyiz?” dediler. Biz de Karşı Sanat’ın yeni enstitü modelinde serginin yapım sürecinin kendi tartışmalarıyla birlikte mekânda yaşanmasını arzu ettik. Bu nedenle Karşı Sanat’ı kolektiflere açtık. Bazı sanatçıların işleri tamamlanmaya yakındı, ama serginin son halini alması ve esas cümlesi burada oluştu. Bir sergiyi sadece duvarlara resimler asmak değil, diyalog yaratan, katılımcılarına da entelektüel haz sağlayan ve sergi açıldıktan sonra da bunun devam ettiği bir süreç olarak algılıyoruz.
Desislava Şenay Martinova: Kimimiz sürecin en başından beri, kimimiz sürecin ortasında dahil oldu. Kimse kimseye bir kural dayatmadı. Kolektif bir cümle kurma hali gibi…
Fermantasyon’un, hikmeti kendinden menkul sanatçı mitinin altını oyduğu söylenebilir mi?
Derya Ülker: “Öznellik inşa ediyoruz” ve “özne oluyoruz” sözlerinin arkasında bize sürekli nesne olarak bakan bir dünyanın içinde yaşadığımıza dair bilincimiz yatıyor. Hepimiz, bizden büyük olduğuna inandığımız sistem tarafından biçilmiş stereotiplere direnmeye çalışıyoruz. Halbuki biz ondan daha büyük, daha kalabalık, daha canlıyız. İnsan olarak yeni ifade yolları, yeni cümleler arıyoruz sürekli. Kimlik merkezli eylemlerle ve sanatla anonimleştirilmeyi yenebiliriz belki.
Eğer fotoğrafa bir dil diyebiliyorsak, dilin tanımı gereği, fotoğraf bireysel olamaz. Dil ortaklaşa oluşturulmuş kodlardan oluşur. Bu ortak edevatı kullanarak iletişim kurarız. Fotoğraf bir dilse içindeki semantik çağrışımların ortak uzlaşısı vardır. Fotoğrafçı tek başına çalışıyormuş gibi görünse bile kolektif bir dili kullanmaktadır.
Orhan Cem Çetin: Fermantasyon’un fotoğraf sergisi olduğunu söylemek zor. Zaten hiçbir yerde de “bu bir fotoğraf sergisi” demiyoruz. Bu bir “fotoğraf inisiyatifleri ve konukları” sergisi. Ayrıca, duvara bir obje asıp onu sergilediğinizde fotoğrafçı olmaktan çıkmazsınız. Fotoğrafçı olmak sürekli fotoğraf sergileyeceğiniz anlamına gelmez. Fotoğrafları tasvir eden metinler sergilediğinde, bunu bir öykü yazarı veya romancı değil, bir fotoğrafçı olarak yapmanın kattığı başka bir algılayış oluyor. Burada da çoğunluğun fotoğrafçılardan oluşması mutlaka bir fark yaratıyor. Mesela Derya Ülker’in işlerinin fotoğrafik temsiller olduğunu iddia edebilirim. Belki doğrudan bir fotoğraf değil, ama bir fotoğrafçının bakışıyla yapıldığı anlaşılıyor.
Oluşun Resimleri ayrıca bir oyun da kurguluyor…
Derya Ülker: Açıkçası fotoğraf üzerine buradaki diğer sanatçılar kadar çok düşünmedim. Oluşun Resimleri sergi sürecinde şekillendi, buluşmalar sırasında anlık kareler yakalamaya çalıştım ve çizimler yaptım. Birlikte bir şey yapmayı düşündüğümde ise ilk aklıma gelen oyun oynamak oldu. Bu fikir Oluşun Oyunu’nu doğurdu. Sıfırdan bir oyun icat etmek, ona kural ve yasak koymak konusunda çok zorlandım. Bu yüzden önceden bilinen bir nesne yerleştirme oyununu oynamayı önerdim. Bu oyunda her oyuncu bir iş veya kişi seçerek onun kendisine çağrıştırdığı bir nesneyi, üzerinde sergi mekânının mimari planı bulunan masaya yerleştirecek, yanına da düşüncelerini ve duygularını yazacaktı. Masanın üzerinde belirmeye başlayan bu işaretlerin, hisleri ve ilişkileri görünür kılması asıl amaçtı. Giderek bu oyunun, sergileme sürecine, yani sanat nesneleri ve onların metinlerinin bir mekânda ilişkilenmesine çok benzediğini fark ettik.
Eda Yiğit: Derya’nın sergi sürecinde üretimleri, serginin ana fikriyle doğrudan eşleşiyor. Sergilemeyle başlayan ve sonlanan bir durumdan ziyade üretim ve tartışma sürecini paylaşarak nereye varacağını bilmeden yol alma düşüncesiyle kesişiyor. Oyunun kurallarını tarif ettiği, ama seyirciyi de özgür bıraktığı interaktif bir oyun bu. Dolayısıyla sergi bittiğinde masasına bırakılan notlar, fotoğraf ya da objelerin neler olacağını kestiremiyor. Onlar oldukları yerde birikiyor. Sergiye gelenler Karşı Sanat’ın mekânı henüz Karşı Sanat değilken burada yaşadıklarını, deneyimledikleri anıları paylaşmışlar. Örneğin bir notta “Evrensel Kültür’ün sinema salonunda film izlemeye geliyordum” diyor. Oluşun Oyunu’nun geçmişten kalanı, hafızadan çekip çıkaran bir yanı da oldu.