synergie
Zamanın üzerinden yağlı boya gibi akıp gidiyoruz. Kimilerimiz hiç iz bırakamadığını düşünüyor, kimilerimiz bu gidişatın kurbanı olduğunu, kimilerimiz ise bu genel akış ile yolunun hiç kesişmediğini… Oysa her birimiz aynı sistemin içindeyiz. Eski deyişle "çarkın bir parçası” olsak mekanik bir müdahale ile içinden çıkabilirdik. Ne var ki bugün her an yeniden oluşturduğumuz bir sistemi besliyoruz, onun damarlarının içinde varlığımız. Ve ne yazık ki sistem öngörüldüğü gibi ideal değil. Onu tasarlayanlar zamanla onun zemini olurlar. Dev bir sürüngenin ağırlığını eş zamanlı olarak bedenlerinde taşıyan, ona istikrar rotası yaratan bu zeminin belirlediği seviyeden bir kişi bile ayrı düşemez. Kalabalıktan anlaşılmaz bir fısıltı yükselirken tek tek bireyler net bir cümleyi bağırır fakat sesleri duyulmaz. Bu dev sürüngeni taşıdığını bilen özne için hayatına devam etmek, toplumun kendine biçtiği rolü ve ameli yerine getirmek trajiktir. Ameliyatta, yargılamada, öğretimde, mühendislikte, annelikte, gazetecilikte ... insan tereddüt eder; işini iyi yapmakla aylaklığı övüp hizmet etmemek arasında gidip gelir. Sistemin en iletken, en kırılgan, en uç varlıklarından olan sanatçının sorumluluğu ise daha ağırdır. Ölümsüzlük ile kısa yaşam, gerçek ile ideal, kişisel olan ile kitlesel olan arasında ömür boyu sanatçının eli titrer. Biz, dört yanda ayrı duran çıtaları birleştirip onlardan bir tuval yüzeyi yaratıyoruz. Kırkbeş derecelik açı ile eğilip birbirini tutma iradesini gösteren ahşap ellerimizle sisteme bir alternatif sunuyoruz. O dev sürüngenin zemininden çıkarak yeni bir güç oluyoruz. Aramızda birileri istediği kadar yükseğe çıkabiliyor ve aşağı düşüşe geçenler ise sinerji ile havayı yeniden kavrıyorlar. Hangi dilden konuşursak konuşalım Babil’i inşa etmeye devam ediyoruz, taşları oynatıyoruz, tanrılarımızı seçiyoruz. Bu yeni oluşum içinde sadece resim yapmıyoruz, onları taşıyor, paylaşıyor, sergiliyor, buradan hareketle kendimizi ifade ediyoruz. Birbirimizi farkediyor ve buna göre başka bir ritimde kıpırdanıyoruz, bireysel yolumuzun yanında upuzun başka bir yolculuğu yaşıyoruz. Çantalarımız ve ortak hafızamız epey yüklü. Yanyana ağaçlar gibi ayakta dururken bir gurur yaşıyoruz. Societe Nationale de Beaux Artes Salon 2011'de her bir sanatçımıza ve grubumuza layık görülen gümüş madalyayı, yeni katılan genç fırçalara devrediyor, yıllardır gezdiğimiz diğer müze, salon ve galerileri onlara anlatıyoruz. “Bütünün, parçaların toplamından daha fazlası” olduğu yerde, aramızda bizden başka bir varlık gibi duran bu grubun içinde her birimiz yeniden tanımlanıyor, yeni bir görev üstleniyor, iyileşiyor, yeni sorular soruyoruz. Sorumluluğumuz büyük, yolumuz uzun. Serbest sanatçı, öğretmen, akademisyen, öğrenci, galerici, çerçeveci, yazar, fotoğrafçı, eleştirmen, küratör, koleksiyoner olarak katkı sunuyor, süreç içinde artı birlerin toplamından fazlasını pişiriyor, tarifi gizli bambaşka bir lezzet oluşturuyoruz. Birbirimize bakışımızda, birbirimizden söz edişimizde, resimlerimizi yan yana asışımızda, birlikte gülüşümüzde bu lezzet var. Bizi değiştiren, aydınlatan, iyileştiren bu artı değerin giderek bilinmesini, dev sürüngenin gölgesinde başka türlüsünün mümkün olup olmadığını soranlara ışık olmasını umuyoruz. İkimiz, yirmimiz umuyoruz bunu. Derya Ülker 2015, Eskişehir-İstanbul